Bir ülke düşünün ki en büyük ve en değerli şehrinde deprem mukadder; bütün uzmanlar yakın bir vadede böyle bir felaketin yüksek ihtimal olduğunda hemfikir ama sadra şifa bir tedbir alınmıyor. Sanki o gün hiç gelmeyecekmiş gibi kamu otoritesinden vatandaşına kadar herkes hâlâ, günü kurtarma derdinde, rant, kat ve fırsat peşinde. Hangi ülke, hangi toplum kendisine böyle bir kötülüğü yapabilir? Bütün ülke İstanbul depremi konusunda uzmanlaşmış olmasına rağmen kimse bu ihtimalin gereğini yapmıyor. Ne kentsel dönüşüm, ne bir tedbir seferberliği var; ne de insanlar ‘madem devlet bir şey yapmıyor bari ben kendimi, ailemi ve çocuklarımı korumak için kendi işimi halledeyim’ diyor. *** Böylesine büyük bir felaketi görmezden gelen bir toplum başka birçok alanda da geri kalmış ve azına razı olmayı kabul etmiş demektir. Bir an önce bu sarmaldan çıkılmalıdır. Demokrasi, insan hakları, hukuk, insan hayatının önemi diyoruz ya hepsini birden temsil eden bu ölümcül örnek karşısında sessiz ve çaresiz el bağlamış duruyoruz. Ve tekrarlayalım bu felaket çok yüksek bir ihtimal… Yani, yabana atılamayacak, ıskalanamayacak, görmezden gelinemeyecek kadar yüksek bir ihtimal. İşte bu yüzden son günlerde başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bazı bakanların ve 17 Ağustos yıldönümünde Başbakan’ın sarfettiği sözleri önemsiyorum. Bazısı deprem için, bazısı da şehirlerde yaşanan estetik cinayetler için söylenmiş bu sözlerin hepsini birden alıyorum kabul ediyorum.