Türkiye ağır bir ekonomik krizden geçiyor ve bu ortamda başka önemli konuları tartışarak verimli sonuçlar elde etmek neredeyse imkansız görünüyor. Hayat pahalılığı ve enflasyon başta olmak üzere insanların günlük hayatlarını, geleceğini etkileyen ağır atmosferde başka bir konunun öncelik kazanması da beklenemez. Bununla birlikte dış politika başta olmak üzere en az ekonomi kadar ağır siyasal, sosyal ve kültürel sorunlarımız olduğu gerçeği de değişmez. Türkiye’nin sancıları birden fazladır ve hepsi de ağrı eşiklerinin üzerindedir.
Bütün bu sorunları aynı zamanda keskin bir sosyo-politik kutuplaşma zemininde yaşadığımız da unutmayalım. Büyük problemlerimiz olsa da herkes veya büyük çoğunluk ortak kaygılarla aynı mücadele duygusu içinde de değildir. Bilakis her sorun, çözüme hiç katkı sağlamayan ve derinleştiren bir bölünmüşlük temelinde yaşanmaktadır. Siyasetin sosyal hayat üzerindeki aşırı etkisi kamplaşmayı keskinleştiriyor. Şimdi seçim havasındayız ve yumuşama alameti de görünmüyor.
Sorunlardan bir tanesi de dindar/muhafazakar kitlenin kazanımlar bahsindeki kaygılarıdır. Kazanımları genel olarak, dindar görünürlüğün özgürleşmesi, başörtüsü adaletinin sağlanması ve...