Her seçim sonrası olduğu gibi, 28 Mayıs’tan sonra da Erdoğan’a “normalleşme” çağrısı yapılıyor.
Normalleşme, bugüne kadar olup bitenlerin normal dışı olduğu imasını da içeren iddialı ve kapsamlı bir öneridir. Türkiye özelinde ekonomide, hukukta, siyaset dilinde ve daha birçok alanda makul olana davet anlamına gelir. Biraz daha açalım… Normalleşme, liyakat ve ehliyet sahibi kadroları göreve getirmek, kurumlara önem vermek, yargıya müdahale etmemek ve muhalefete karşı yüksek tansiyonu düşürmek demektir. Özellikle ekonomiyi sevk ve idare ederken, hem reel sektörle, hem piyasalarla, hem de dünya ile ortak dil tutturmayı gerektirir. Kaldı ki ekonomi yönetimi tek başına ekonomiden ibaret değildir. Bunu hakkıyla yapabilmek için, aynı zamanda hukuk devleti ilkelerine, basın hürriyetini önemsemeye ve dış politikada çıkar odaklı diplomatik bir üslup kullanmayı mecbur kılar.
Buraya kadar güzel. Kimse bu fikirlere ve önerilere itiraz edemez. Her seçimin peşine bu çağrının yapılması da normal ama yine her seçimden sonra yaşandığı gibi Erdoğan’ın kendisine verilen bu akla teşekkür edip bildiği gibi davrandığı da bir gerçek. İki önemli sebepten...