Bugün itibariyle bütün ülkelerle ilişkiler seviyesine bir çizgi çekilip özet alınacak olsa listenin başında Rusya bulunmaktadır. Demokrasi, hukuk ve kalite standartları gibi alanlarda değilse bile askeri, diplomatik alanlarda ve özellikle enerji sektöründe ileri düzeyde ilişkiler tesis edilmiştir ve gelişmektedir. Özellikle, Akkuyu’da Nükleer santral inşaatının başlamasıyla birlikte, doğalgazdaki bağımlılığa ilaveten Rusya, Türkiye’nin enerji geleceğinde de ikame edilmesi imkansız bir ağırlığa kavuşmuş bulunuyor. Sadece bu yönüyle bakıldığında bile Rusya, çevresindeki eski Sovyet coğrafyası ülkelerinde sahip olduğu boyutta olmasa da bizim tarafımızdan bakıldığında tek taraflı sayılabilecek bir enerji üstünlüğünü modelini kurmuş bulunmaktadır. İki ülke arasındaki ileri düzeyde orantısız ve tabii ki Türkiye aleyhine oluşmuş bulunan dış ticaret dengesizliğini de bu tabloya eklemek gerekir. Rusya, Türkiye’ye başta enerji olmak üzere S-400 gibi ileri teknolojik düzeyde ürünler dahil satabileceği her şeyi satmakta ama buna mukabil ithalatta, bazen adı konulmuş ama çoğu kez de adlandırılmamış bir blokaja devem etmektedir. Ruslar’ın ticari ilişkileri domates düzeyine indirgemekten çekinmemesi de işin bir başka yönüdür. *** Türkiye’nin Rusya’ya yaklaşması ve bunun zaman zaman orantısız bir noktaya varmasında elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikada çeşitlilik arayışının payı vardır ama büyük ölçüde Avrupa ve ABD’nin Ankara’ya karşı şaşkın ve dağınık tavırlarıyla yakından ilgilidir. Bunu da ekleyelim… Önceki gün, Astana sürecinin devam zirvesinde Ankara’dan dünyaya verilen üçlü fotoğraf da Türkiye-Rusya ve Türkiye-İran ilişkilenin artık pazarlığı kızıştırma boyutunu aştığını göstermektedir. Yani artık iki ülke arasındaki ilişki “aktüel ittifak” boyutunu geçmiş ve kalıcı, stratejik ittifak evresine geçmiştir.