Toplum gerçek siyasete; yani, siyasi fikir ve vizyonla ülkenin önüne hedef koyacak akla hasretken Türkiye’nin dönüp dolaşıp malum gerilime mahkûm olması ne trajedi… Gerilim, bugünün siyasetini eski vakalarla, ezberlenmiş kalıplarla ve mutlaka öfkeyle tanımlama alışkanlığıdır. Mesela, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ağır bir ithamla yüklenirken, muhatabının da darbeler tarihinden bir seçkiyle bu ithama mukabele etmesidir. Netice itibariyle gündelik siyasetin ölüm-kalım meselesine dönüşmesi ve demokratik zeminin hamasetle yoğrulmuş bir varlık yokluk kavgasına mahkûm olmasıdır. Şimdi olduğu gibi…
Peki, bu atmosfer hangi gerçek durumun üzerine inşa ediliyor? Bütün bu ateşli tartışma ülkenin ağır ekonomik krizden geçtiği, yozlaşma halinin olağanlaştığı ve dış politikanın yalpaladığı atmosfer katmanları üzerinde yaşanıyor. Üstelik, daha önce defalarca tekrarlanan sıkıcı, bunaltıcı bir kelime haznesiyle…
Türkiye içinde bulunduğu tatsız halden biraz nefes alabileceği umut verici bir vizyona yürüsün diye bekleyenlerin hayal kırıklığını yaşıyoruz. Oysa Türkiye’nin gerçek bir varlık yokluk kavgası olmalıdır; o da her geçen günün ve harcanan her kuruş...