Bir ülke için tam bağımsız olmak, dünyaya bildiği, inandığı gibi tavır koymak ya da emperyalizme geçit vermemekten daha güzel ne olabilir? Böyle bir iddiayı ortaya koyduğunuz zaman buna kim hayır diyebilir? Yeryüzünde bir ağaç gibi hür olmayı kim istemez? İnsan da ister, devletler de… Bilhassa, imparatorluk geçmişi olan ve şimdi gelişme liginde orta sıralarda bulunan ülkeler için böyle hedefler heyecan vericidir. Uluslararası ilişkilerin zor, sıkıcı, kurallara bağlı, ağır ilerleyen ve çoğu kez bir parmak bal için bir çuval keçiboynuzu yemek gibi meşakkatli tabiatını düşündükçe bir an önce sürüden ayrılmak arzusu artar. Sadece bugünlerde yaşanan ABD’nin vize yasağı nedeniyle değil, bu yaklaşımlar yakın ve uzak tarihimizde defalarca akledilmiştir. Bazen isyan noktasına gelen uluslararası baskılar, bazen sadece iç politik gerekçelerle “tam bağımsızlık” arayışları bayraklaşmıştır. *** Mesele şu ki dünyada ABD, Almanya, İngiltere ya da Rusya veyahut da Çin dahil bizim idealize ettiğimiz anlamda tek bir tam bağımsız ülke yoktur. Yani, emperyalizmin, haksızlığın, dış müdahalenin açık adresi olarak sayılan ülkeler bile bir şekilde uluslararası sisteme bağlı ve bağımlıdırlar. ABD başta olmak üzere herbiri yorulmadan, bıkmadan yeni müttefikler kazanmak, yeni dostluklar üretmek ve var olanları korumak zorundadır. Sözgelimi, ABD Suriye’de PYD’yi (bile) kendi safında tutmak için karşılıksız silah verirken, Rusya da aynı gerekçeyle bu örgütü kendi siyasi planlarının parçası yapmayı önemsemektedir. Bazen uluslararası ajanslarda, bir süper güç liderinin adını dahi bilmediğimiz bir ülkenin başbakanıyla yanyana fotoğrafını görmemizin nedeni budur. Oturduğu yerden bir telefonla talimat vermek lüksü yoktur.