Olup biten ABD-İsrail yakınlığının en önemli meyvelerinden birisidir, bu da doğru.
Ne yazık ki mesele sadece, fiilen İsrail’e bir avantaj sağlanmasından ibaret değildir. Yapılan iş, toprak kazandırma girişimiyle sınırlı değildir.
Önce Kudüs’ün başkent olarak tanınması ardından da Golan kararı, Suriye’nin zaten yerle yeksan olan toprak bütünlüğünün bitmesine ilaveten Filistin meselesinde İsrail’in geri dönülmez bir psikolojik avantaj elde etmesi anlamına gelir. Yani, içinde İslam ülkelerinin de bulunduğu dünyanın büyük çoğunluğu Filistin davasında direnirken, Gazze’yi Kudüs’ü korumak şöyle dursun, İsrail hattı Şam sınırlarına kadar ilerletmiş bulunuyor. Bu saatten sonra Filistin-İsrail barışından söz etmek mümkün değildir. Mümkün olan tek şey, Gazze, Ramallah ve civarına sıkışmış Arapların nefes alıp alamayacağını müzakere etmektir. Kabaca söyleyecek olursak Arafat’ın bıraktığı diplomatik mirasa sahip çıkabilmek şimdi hayalden ibarettir. Ayrıca, ne Filistinliler ne de İslam dünyası Arafat’ın müzakeresini de yeterli bulmadığı düşünülürse, kaybın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.