Ne yazık ki toplumlar, başını ellerinin arasına alıp “nereye gidiyoruz” diye soramıyor. Bir şeylerin kötüye gittiğini hissetseler bile kendilerini hesaba çekemiyor veya kendi yaralarına cesaretle neşter vuramıyor. İktidarları değiştirebiliyor, büyük siyasi hamleler yapabiliyor hatta ekonomik devrimlerin öncüsü olabiliyorlar ama hayatın ve bireyin kalitesini artıran bir tür “ince işçilik” için çoğu kez ortak bir toplumsal mekanizma kurulamıyor.
Bunun için adil, seviyeli ve kaliteli olana dair bir rol model oluşması gerekiyor. Düşünürler, sanatçılar, politikacılar, kanaat önderleri, hukuk insanları veya gazeteciler fırsattan istifade, tanımlanmamış bu rol model vekaletini bazen ustalıkla bazen de sorumsuzca kullanabiliyorlar.
***
Türkiye’nin bu bahiste büyük dertleri vardır. Seviye, kalite ve
adalet sahalarında meseleleri giderek büyümektedir. Seviyesizliğin,
kalitesizliğin ve adaletsizliğin şehveti
ile her gün yeni fetihler gerçekleşmektedir.
Bir numaralı meselemiz seviyesizlik ise, en büyük eksiğimiz de adaletsizliktir. Hayatın her alanına barbarca hücum eden, yaftalayan, lekeleyen, iftiraya boğan kural tanımaz, hesap sorulmaz bir adaletsizlik.
Seviyesizlik ve adaletsizlik kol kola; biri diğerinin omuzdaşı…
Ama unutmayalım, aynı zamanda bir tarihin içinde yaşıyoruz. Tansiyonu hep yüksekte seyrettiği için bizde alışkanlık yapmış olsa da içinden geçtiğimiz zamanlar birer tarih levhalarıdır. Bugünlerin tarihi de yazılacaktır.