Türkiye-AB ilişkilerinde Aralık ayı kritik.
AB liderlerinin oluşturduğu AB Konseyi’nin 15-16 Aralık’ta yapılacak zirvesinden çıkacak sonuç, Türkiye’nin tavrını belirleyecek.
Bunun için hem Ankara’da, hem de AB başkentlerinde ve Brüksel’de hummalı bir çalışma yürütülüyor.
AB Bakanlığı, hafta başında aralarında benim de bulunduğum Türk gazetecileri, AB üyesi ülkelerin önde gelen medya kuruluşlarının temsilcileriyle Brüksel’de bir araya getirdi.
Soruları, darbe girişiminden çok sonrasındaki gelişmeler, OHAL, ‘tutuklu gazeteciler’, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘otoriterliği’nde odaklanıyordu. Öyle ki asıl konumuz olan ‘AB ile ilişkiler’e biz girmesek, değinilmeyecekti!
Sorular ve yorumlardan ortaya çıkan şuydu: Gelişmeler hakkındaki görüşleri ‘popüler yayınlar’la oluşmuş.
Uzun toplantının sonunda, Türkiye’den daha çok kaynaktan ve daha fazla ‘yerel’ bilgiye erişmek zorunda olduklarına dair bir kanaat oluştuğunu gözlemledim.
Karşılıklı telefon ve e-posta bilgileri alındı.
Sonuç;
Avrupalı, Batılı gazetelerde, televizyonlarda yapılan yorumlar, haberlerde baskın bir ‘Türkiye karşıtlığı’ olsa da, doğru bilgilendirme ile Türkiye hakkında gerçeklerin karşılık bulması mümkün.
AB kurumlarında da böyle bu.
Zira Avrupa Birliği, yönetimde de, iç ve dış politikalarda da, genişleme, güvenlik ve gelecek stratejilerinde bir ‘bütün’ değil.
Toplantıdan sonra Brüksel’de AB sürecini 90’lardan bu yana izleyen NTV temsilcisi Güldener Sonumut’la ufuk açıcı bir sohbet ettik.