Tarihte ilk hadis inkarcılığı fitnesi hicri ikinci asrın sonlarına doğru ortaya çıktı. Bunu ortaya çıkaranlar Hariciler ve Mu’tezile idi. Hariciler böyle bir şeye gerek duydular, zira İslam toplumunda anarşiyi engelleyen, toplumun belli bir düzen içerisinde hayat sürmesini sağlayan Resulullah (s.a.v.)’in sünnetiydi. Mu’tezile de buna ihtiyaç duydu. Zira Yunan felsefesi ile akıllarında oluşan soruları bu yolla çözmeyi aklın gereği görüyorlardı. Ehl-i Beyt mensuplarının dışındaki sahabelerden Hadis almayı reddeden Şia’yı zaten değerlendirmeye bile gerek yok.
Bu iki fitnenin amacı da, tekniği de aynıydı. Onların amacı Kur’an-ı Kerim’i onu getirenin sözlü ve pratik açıklamalarından soyutlayarak mücerred bir kitap haline getirmek ve bu sayede de ayetleri gelişi güzel te’vil etmekti. Bunu yaparlarken de iki şeyi gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. Birincisi hadis-i şeriflerin Resulullah (s.a.v.) Efendimize aidiyeti konusunda kuşku uyandırmak, ikincisi de ona ait olsa bile hadislere uyma mecburiyetinin olmadığı inancını yaymak. Nitekim günümüzde de aynısı yapılmıyor mu?