Başlık rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun 2023 Dergisi’nin 15 Eylül 2009 tarihli 101. Sayısında verdiği uzunca bir mülakata ait. Sizin de benim gibi başlığı ilk okuduğunuzda yüreğinize hançer saplanmış hissine kapıldığınıza adım gibi eminim. Bu röportajı görene kadar Hocaoğlu’nu sadece duymuş ama herhangi bir eserini veya yazısını okumamıştım. Hele Beşir Ayvazoğlu’nun “Büyük kaybımız”, Erhan Afyoncu’nun “Türkiye beynini kaybetti”, Ahmet Kavas’ın da “İnşallah sevgili bir kul olan siz hocamızı Yüce Yaradanımıza uğurladık” yorumlarını okuyunca içimi bir eksiklik duygusunun kapladığını itiraf etmeliyim. Hocaoğlu ile her konuda aynı düşünmediğimi ama özgün bir düşünce insanı olduğunu bu röportaj vesilesiyle anladığımı da belirtmeliyim.
Malumunuz şimdilerde “Yeni bir devlet kuruluyor” diyenler var. 2023’te, Lozan’ın Yüzüncü yılında Türkiye’nin bambaşka bir ülkeye dönüşeceği iddialarını dillendirenler var. İşte bu tartışmalar gündemdeyken, hem de 2009 yılı gibi Türkiye’nin bugün ile kıyaslandığında en azından algısal açıdan daha iyi olduğu bir dönemde, “Türkiye 2023 yılında mevcut olmayabilir” sözünü edebilen bir kişi her türlü ilgiyi sonuna kadar hak ediyor demektir. Şimdi yoruma girmeden Hocaoğlu neden böyle bir sonuca varmış onu anlamaya çalışalım.
28 Şubat sonrası “Bin yıl da sürse bu savaş devam edecek” diyene “Osmanlı’nın ömrü bile altı yüz yıl. Türkiye’nin önünde otuz yılı var mı diye hiç düşündü mü? “ diye soruyor.
İslâmcılık düşüncesinin laikliğe karşı olan muhalefetini bir husumete dönüştürdüğünü, bu durumun devletin ele geçirilmesi fikrini öne çıkardığını ve devamında devletin hükmî şahsiyetine karşı da bir husumet hâlini aldığını iddia ediyor. Bence bu ifadeleri 15 Temmuz’da yaşadığımız ihanetle birlikte bir daha düşünelim. Ayrıca laikliği din düşmanlığına çevirenler de, bu sonuçtan üzerlerine düşeni almalı değil mi?
Diğer taraftan İslamcılık düşüncesinin önceleri vakur bir şekilde karşısına dikildiği Batı ile anlaşılmaz bir şekilde “uyum” sağlamaya çalıştığını ve “Avrupa Birliği İşbirlikçiliği” yapmakta bir beis görmediğini ifade ediyor.
Kozmopolitanizm – Yeryüzü Vatandaşlığı düşüncesinin “belirli bir vatan” fikrini reddettiğini Türk insanının böyle bir hastalığa tutulduğunu ve bunun sonucunun yıkım olacağını söylüyor.
Cumhuriyet’in tasfiyesinin başlangıçta his