Bu yazıları “Âmentü’ye inananlar” için yazdığımı söylemiştim. İnanmayanların canı sağolsun.
“İman” Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna bir lütfudur. “Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize zinet yapmıştır. ... Bu Allah’tan bir lütuf ve nimettir” (Hucurat 7-8). İnsan bu lütuf sayesinde var olur (kul olur). Kur’ân-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyat 56) buyruluyor.
Peki “kulluğumuzu ve ibadeti” nasıl yerine getireceğiz? Cenab-ı Hak kendi ruhundan üfleyip eşref-i mahlukat kıldığı insana yine lütfunun eseri olarak peygamberler göndererek doğru yolu gösterdi. Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile “Hak yol” (İslâm) tamamlandı.
Allah’ın kanunu olan “Hududullah” ile bunun uygulaması olan “sünnet”i tarif etmiş, daha önceki yazılarımızda Hz. Peygamber’in örnek hayatını dile getirmiştik.
İmandan “ahlâk” doğar. Müslüman olmak İslâm ahlâkına sahip olmak demektir. Hakk’a kul olmaya gelince, bu hususu Abdülaziz Bekkine’nin veciz ifadeleri ile dile getirelim:
“Her şeyde olduğu gibi Hakk’a kulluğun da bir şekli ve sureti, bir de ruhu ve mânası vardır. Hakk’a kulluğun ruhu ve mânası, kendisine layık olan mevkiini teslim ettirebilecek derecede Hakk’ı tanımaktır ki buna iman deriz. Şekil ve suretine gelince o da Hakk’ın emrine uyarak kendisi de dahil olmak üzere bütün halkına hizmet etmekten ibarettir ki, buna da ubudiyet veya ibadet deriz. (Bu iki kavram için ileride izahat verilecek). Hülasa Hakk’a kulluk için halka hizmet yol olduğu gibi, Hakk’ı bilen için de halka hizmet borç olmuştur. (Nurettin Topçu, İslâm ve İnsan, Hareket Yay., 1969).