“Had” kavramının insan için, insanın dünyadaki varlığı ve hemcinsleri ile ilişkisi için ve nihayet tabiatla münesebeti bakımından fevkalade önemli olduğuna inanıyorum.
Bu önemin dinî, ahlakî, felsefî boyutlarını yazmak benim haddim değil. Keşke biri çıkıp etik ile ahlak arasındaki münasebeti dile getirse.
Lügatte had için şu karşılıklar veriliyor: 1. Sınır, kenar, uç, son. 2. Miktar, derece. 3. Emir ve yasak; şer’î ceza vb.
Dilimizde hayli deyim ve atasözü içinde yer alıyor. Msl: Haddi aşmak (aşırı gitmek), haddi olmamak (hakkı veya yetkisi dışında veya üstünde bulunmak), haddini bildirmek (cezalandırarak gerçek yerini hatırlatmak), haddini bilmek (kendi değerini ve derecesini tayin ederek buna göre davranmak) vb.
Din ve ahlak insanoğlunun haddini tayin ettiği gibi; fıtrat da maddi çerçevesini çizmiştir. Lakin nefis daima bu sınırları zorlayarak aşmak istiyor. Aklı da işin içine katarak gidilebilecek son noktayı tayin etme hususunda rivayetin muhtelif olduğu söylenebilir. Meseleyi dağıtmadan ve sınırlı bir alana hasrederek bazı misaller üzerinde duralım.
İnsan azami yüz kilo kaldırır. Hadi halter çalışsın, rekor kırsın ikiyüz kilo kaldırsın. Ama ondan sonra bugünkü yapısı ile üç ton, beş ton kaldırmasını istemek bir nevi Süpermen olmasını dilemek demektir. Bu ve benzeri çizgi romanlar insanların kendilerini sınırlayan hadleri aşmak için nasıl bir ihtiras içinde olduğunu gösteriyor.