Hayvanları seveceğiz ama nerede onlar. Nereye gittiler? Meselâ hiç, çoktan beri hasretine yandığımız öküz’ü gören var mı?
“İrençberler hoşça tutun öküzü” diyen şairin kemikleri sızlıyor mu?
Öküz; o mütevekkil, mütehammil, mütevazı hayvan kim bilir kaç bin yıldır insanoğlunun hizmetinde çalışıyordu. Bunca yıllık sevgiliyi motora değişiverdik. İlginç bir yanı yok ki, hayvanat bahçelerinde de bulunsun. Unutulup gitti işte.
Ya deve, ya at, ya arkadaşımız “eşşek”.
Her gün işe giderken geçtiğim yol kenarında, nasılsa boş kalıvermiş bir arsada, epeyce bir zamandan beri sabahları bir ağaca bağlı yaşlı bir eşek görüyorum. Hâlâ bu hayvanla, yolculuk ve yoldaşlık edip, süt taşıyan, ot taşıyan, odun kömür taşıyan, ne bileyim bir şeyler taşıyan insanlar var. Orada kuyruğunu, kulağını ağır hareketlerle kıpırdatan bir eşek işte. Mahzun gözleriyle gelip geçenlere bakıyor, “Bir ben kaldım emektar, benden sonra çocuklar resmime bakar ancak” diye düşünüyor.
Balkon çocukları horozu da tanımıyor.