Ne çocuklarımız, ne torunlarımız bakır mutfak eşyalarını tanıyor. O kalaylı tasları, tencereleri, tavaları. Hiçbiri kalaylı bir maşrabadan kaynak suyu içmedi.
Bakır eşyalar onlar için artık bir aksesuar, bir süs unsuru. Oysa vaktiyle o tavalar, o tencereler kimlerin elinden geçti. Kaç gelinin, kaç dedenin, kaç babaannenin bir ömrü dolduran hatırasını taşıyorlar. Bir kahve cezvesinin kulpundan tutan el kaç kuşağın eli ile ısınıyor, onlardan miras kalan duyguları paylaşıyor. Ama biz redd-i miras ettik.
Bakırları sattık.
Yerine alüminyum tencereler, melamin tabaklar aldık. Bu tabaklar düştü mü kırılmıyordu.
Ancak ömürleri kısa oldu, tam mutfak dolaplarına ısınacakları zaman da pabuçları dama atıldı. Onların yerlerine başka kaplar, başka bardaklar imal edilmişti. Geçiyor, her şey süratle geçip gidiyordu.
Şimdilerde çoğu renkli yemek takımları var, seramikten. Birkaç yılda atılıyor, yerine yenisi alınıyor. Bir eşyayı ömür boyu kullanmak, hele hele bunu çocuğuna, torununa hatıra bırakmak, onların da kullanmasını istemek çılgınlık sayılır oldu. Aklı başında olanlar plastik bidondan plastik bardağa su dolduruyor, suyu içtikten sonra bardağı çöpe...