Yaşayıp geçtiğimiz yüzyılın son elli yılında geçmiş zamanlara kıyasen yepyeni bir “çocukluk” vücut bulmuştur desek abartmış olur muyuz? Buna yaşı ellinin üzerinde olanlar torunlarına bakarak karar verebilir. Ömrünün elli yılını öğretmenlikle geçirmiş biri, günümüzde bir okulun bir sınıfını gizlice gözetlese ne der acaba? Benim fikrim kesinlikle yepyeni bir “çocukluk” karşısında olduğumuz yönündedir. Bu “çocukluğu” suçlamıyorum da, onaylamıyorum da. Suçlamıyorum; çünkü bu çocukların kendi başlarına oluşturdukları bir kimlik, bir yapı değildir. Onaylamıyorum; çünkü yaşadığımız yüzyıla damgasını vuran, kılcal damarlarımıza kadar girip her şeyimize karışan modern teknoloji-kapitalizm şirketini reddediyorum. Marifet onundur. Kavga demeyelim de “çekişme”, sözle görüntü, doğal ile sanal arasında seyretmektedir.
Biz, farkında olmaksızın sözün düşüşünü ve doğal hayatın bitişini seyreden aparatçıklarız. Önce mahalle kayboldu. Asırların oluşturduğu şehirlerin en temel unsuru eriyip bitti. Oysa...