Memleket meselelerine bir miktar ara verip, nefes alalım. Bu defa meyvelere dalalım.
Üzüm: Üzüm bir cemaattir ve cemaatte rahmet vardır. Onlar ki birbirine yaklaşır, birleşir, bir ipe (sapa) tutunup salkım olurlar. Salkım olunca sanki daha bir güven içinde olgunlaşırlar. Birbirine baka baka kararan daneler cüsse itibarıyla farklı olsalar da, tadı ve rengi eşitlenir. Âdil bir düzen kurmuştur üzüm. Sıcak bir yuva, dayanışma, sevgi.
Kiraz: Kiraz çocuk gibidir. Daha çiçek açtığında uçurur bizi. Bir uçurtma gibi bulutlara, çayırlara salar. Ağacı dahi böyledir. Ana-babanın gözünde bir çocuk nasıl daima bir çocuksa, kiraz yaşlanmaz, hep öyle kalır. Kiraz dalından yenmelidir; asla poşete, kasaya, kaba konulmamalı, özgür kalmalıdır. Bir kiraz ağacının yanında, yöresinde mutlaka böğürtlen bulunmalıdır. Çocuklar kirazı böğürtleni, bir ondan bir bundan tadarak yemeli; elleri ağızları morarmalı; kiraz-çocuk-böğürtlen birbirine karışmalıdır.
Elma: Elma elbette masal meyvesidir. Rüyaların ak sakallı ihtiyarı delikanlıya bir elma verir; elmanın yarısı oğlana yarısı kıza aittir. Dokuz ay on gün sonra bir şehzade doğar, adı elmadır. Şu söz bu sebeple de söylenmiş olabilir: Yarım elma, gönül alma.
Armut: Elmayı soy ye, armudu say ye demişler, boşa söylememişler. Cins armuttan ki, atalarımız otuz-kırk çeşidini yetiştirmiştir; yenildiğinde geride sadece bir sap kalır. Kendisini böylesine sahibine teslim eden başka bir meyve var mı? Yok. O zaman ölçüyü elden bırakmayın, armudun rayihasına, tadına kanıp haddinden fazla yemeyin.
Portakal: Portakal ağabey, mandalina kız kardeş. Bunları ağacında severim. Ağacının güzelliği, inceliği, tenasübü; yapraklarının o koyu yeşili, biçimi ve bu sık yaprakların koyu yeşil gölgeleri arasından parıldayan yıldızlar. Öyle ki parıltının adı bile konmuş: Turuncu. Turuncu, portakal rengi, içimizi ısıtır. Uzanıp giden bir portakal bahçesinden daha görkemli hangi tablo olabilir. Kış günleri portakal bize bir yaz gecesi rüyasını, yıldızlarını, ferahlığını getirir.