Türk müziğinin doğuşundan bu yana tüm macerasını nakledecek değiliz. Yine de kabaca bir özet gerekiyor.
Müziğimiz Orta Asya’da kopuz eşliğinde söylenen nağmelerle başladı. İslâmı kabulden sonra nazariyat “edvar” kitaplarında toplandı. Farabi, İbn Sina, Safiyüddin Urmevî, Kutbuddin Şirazî, Abdülkadir Meragî gibi zatlar bu oluşumun temellerini attı.
Osmanlı döneminde padişahlar tüm sanatçıları himaye ettikleri gibi kendileri de musiki ile yakından ilgilenmiş, beste yapmışlardır.
Enderun Mektebi, Mevlevîhâneler başta olmak üzere tekkeler ve Mehterhane musiki üstadlarının yetişmesini sağladı. Sarayda, konaklarda ve evlerde özel hocalar “meşk usulü” dersler verdi. Meşk kırıla-döküle günümüze kadar ulaşmıştır.