‘Öteki’nin olması için kişinin öncelikle ‘ben’ demesi gerekir. Oysa bizim ahlak ve itikadımızda ‘ben’ demek terk-i edeptir. Terk-i edeptir, çünkü bunu diyen ‘benlik davası’ güdüyordur.
‘Benlik davası’nın aslı kişinin Hakk’ı inkar ile kendini (insanı) dünyanın merkezine koymasıdır. O Tanrı’nın varlığını özgürlüğe mani görür. Aklınca Tanrı’dan kurtulunca özgür olacaktır. Bunun bir adı da ‘kibir’dir. Kibrin en üst makamı, nefsin ihtirası, şeytanın saptırmasıdır.
Oysa inancımıza göre kişi ancak Allah’a ‘kul’ olursa hürriyetine kavuşur.
Süleyman Uludağ Tasavvuf Terimleri Sözlüğü’nde (Marifet Yay., 1995) ‘hürriyet’i şöyle tarif ediyor:
‘Nurların nurunun tecellisinde mahv ve yok olanlar her çeşit kayıt ve eserlere kul olmaktan kurtuldukları zaman hür olurlar (Kâşânî, Ta’rifat).
En yüksek seviyede Allah’a kul olma haline ‘hürriyet’ denir. Hakk’a tam kul olan tam hür olur. Ârifin son makamı hürriyettir. (Luma, 450, 513).