Tanpınar “Bizim romanımız türkülerdir” diyor. Bu sütunda yayımlanan yazılardan birinde (İman ile İngilizce) zamanı gelince kendi türkümü söyleyeceğimi belirtmiştim. Efendim ilk ve orta tahsilimi o yıllar otuz bin nüfuslu Erzincan’da tamamladım. Erzurum’da Edebiyat Fakültesi’nde okudum. Bu süre içinde on yıl resim yaptım, on yıl futbol oynadım. Lise fen kolu mezunuyum.
Ressam olmayı kafaya koyduğum için Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmek istiyordum. O yıllarda (1963) bu bölümün imtihanı ayrı yapılıyordu. İstanbul’a gitmek gerekiyordu ve ben o zamana kadar Erzincan il sınırları dışına çıkmamıştım. Bildiğin gözü kapalı kuş.
Kara tiren (posta) İstanbul’dan üç günde geliyordu. Karlı-boralı günlerde gecikirdi. Olsun en ucuz ulaşım onunla.
Kompartımanda karşılıklı iki ahşap sıra var. Benden gayrı gurbete giden bir ailenin beş ferdi ve kucakta çocuklar. Hoş beş ettik, haşlanmış yumurta, peynir, kete, Cimin üzümü yedik. Hemşehriyiz, bayağı anlaştık.
Bilmem nereye vardığımızda uyku gözlerimden akmış olacak ki ailenin büyüğü “Delikanlı bavulu sepeti indirelim de sen çık yat biraz” dedi. Çıktım, vagon damına yakın alüminyum merdiveni andıran metal rafın üzerine uzandım. Yatış o yatış.
Beni Haydarpaşa’da uyandırdılar. Metal merdiven kaburgalarıma inmiş, mosmor olmuş, ağrı da var, delikanlılığa vurup aldırmadım ama o morluklar iki ayda zor geçti.