Sözlükte “korunmak, sığınmak, sakınmak, çekinmek” gibi mânalara gelen takva, dinî anlamda şöyle ele alınıyor: Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınmak, Allah’tan korkmak, azaba götürecek eylemlerden uzak durmak, nefsi günahtan muhafaza etmek, Allah’ın korumasına girmek, dinin bütün emir ve yasaklarını titizlikle uygulamak, Hz. Peygamber’e tam mânası ile bağlanmak.
Hz. Peygamber takva bağlamında şu öğüdü veriyor: Takva sahibi bir kimse Allah’ın emir ve yasaklarına uymanın yanında, haram ve helâl olduğu şüpheli şeylerden de sakınmalıdır.
Hüküm şudur: İslâm nazarında en üstün kişi en fazla takva sahibi olandır.
Kur’an-ı Kerim’in bütün insanlar için biricik değer ölçüsü kabul ettiği takva hakkında bazı İslâm âlimleri şu yorumda bulunuyorlar: “Kavramın kapsamında bulunan “korku”, psikolojik anlamda bir korku olmayıp, Allah’a derin bir şekilde saygı duymak, her fiilinde O’nun hoşnutluğunu gözetmek, O’nun iradesinden zerre miktar şaşmamak. Kur’an ve hadislerdeki takva ile ilgili hükümler bir bütün olarak değerlendirildiğinde takva teriminin “korku” yerine “saygı” kavramıyla karşılanmasının daha yerinde olacağı söylenebilir.”
Haddim olmayarak bu açıklamaya şöyle bir ilavede bulunmak istiyorum: Takva Hakk’ın buyruğunu gereği gibi yerine getirmemekten duyulan korkudur. Kul hatasız olmaz demişler; işte bu hata korkusu, bu eksiklik, bu âcizlik kulun sürekli endişe içinde bulunmasını getiriyor: “Ya yanlış bir şey yapar da sevgilinin ilgisinden uzak kalırsam, ne olur benim halim”. Ümit ve korku arasında yaşamak budur herhalde.
Kur’an-ı Kerim takva sahiplerinin özelliklerini şöyle sıralıyor: Bollukta ve darlıkta Allah rızası için harcama yaparlar. Öfkelerine hakim olurlar. İnsanları bağışlarlar. İyilik etmeleri sebebi ile Allah’ın sevgisini kazanırlar. Çirkin bir iş yaptıklarında Allah’ı hatırlayıp hemen tevbe ederler.