Mustafa Kutlu
Mustafa Kutlu Yeni Şafak Gazetesi

Yoksulun adı yok

İnfak Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak niyeti ile harcamada bulunmak; muhtaçlara, yoksullara vb. ayni veya nakdi yardımda bulunmak demektir. Bu bakımdan infak farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her türlü hayrı ihtiva eder. Ramazan ayı iyilik, merhamet, hayra hizmet ve şefkat bakımından Müslümanları harekete geçiren bir aydır. Aşağıdaki yazı en başta Gazze’yi düşünen okurlar için bu yolda bir rehber olur umudu ile yayınlanıyor (Yazı “Rüzgârlı Pazar” adlı eserden alınmıştır). “Yoksulun evi uzaktadır,

12 Mart 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

İnfak Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak niyeti ile harcamada bulunmak; muhtaçlara, yoksullara vb. ayni veya nakdi yardımda bulunmak demektir. Bu bakımdan infak farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her türlü hayrı ihtiva eder.

Ramazan ayı iyilik, merhamet, hayra hizmet ve şefkat bakımından Müslümanları harekete geçiren bir aydır.

Aşağıdaki yazı en başta Gazze’yi düşünen okurlar için bu yolda bir rehber olur umudu ile yayınlanıyor (Yazı “Rüzgârlı Pazar” adlı eserden alınmıştır).

“Yoksulun evi uzaktadır, kimseler görmez. Yoksulun sesi kısılmıştır kimseler duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur kimseler bakmaz; bakan olsa da başını çevirip gider.

Duymayanlar duysun, görmeyenler görsün diye iki tanesini anlatayım.

Varın kalbinizle baş başa kalın. Vicdanı olan vicdanını dinlesin; kiminin lokması boğazında kalsın, kiminin gözyaşı aksın. Kimi de “ulan biz daha adamlıktan çıkmadık” diyerek yekinip ayağa kalksın; azdan az, çoktan çok bir hayır işlesin.

Hikâyeler birbirine benziyor. Tozlu, kırık, yıpranmış. Ekranlarda göre göre, gazetelerde okuya okuya alıştık sanki. Yüreğimiz nasır tuttu. Biri yoksulluktan bahsedecek olsa suratımız buruşuyor, dinlemek istemiyoruz. Yine de şu kadının sesine kulak verin, eğer içinizde bir yerleri kanatacak olursa, eğer elinizden hiçbir şey gelmiyorsa, dua edin bari, sadece dua edin.

Adam felç geçirmiş. Çocuklardan biri özürlü. Büyük kız kocaya kaçmış. Büyük dedikse canım on altı yaşında daha, kandırmışlar besbelli, o da bir umut, bir kurtuluş diye gitmiş, gitmez olaymış, senesine varmadan kucağında bir çocukla geri gelmiş, nikâh da yok. Ortanca kız okuyor, hem çalışıyor hem okuyor, anasının bir tanesi. Kadın çırpınıyor, hiç olmazsa şu kızı okutabilsem diyor, hep takdir-teşekkür getiriyormuş. Ondan ufağı oğlan boya sandığı omuzunda sokaklara vurmuş. Tek ablam okusun ben sürünmeye razıyım diyor. İki küçük daha var, biri okula başlamış, öteki seneye başlayacak. Ev kira. Üstelik kadın da hasta. İşte o da ötekiler gibi temizliğe gidiyor. İdrar yollarında iltihap varmış. Bir kere doktora görünmüş, gerisi yok.

Hiçbirine yetişemiyorum diyor.

Yok, yok, yok...

Torunum bir keresinde çok kötü oldu. Ateşlere yanıyor. Menenjit mi diyolar nedir ondan korktum. Ne yaptıksa ateşi düşüremedik, çocuk bayım bayım bayılıyo. Anasının iki gözü iki çeşme. Mevlâm kimseleri çaresiz bırakmasın. Yukarıda ablam var. Bir karı, bir koca. Ama görüşmeyiz hiç, anca bayramdan bayrama. Yani sokakta görse beni görmezlikten gelir, hani para falan isteriz diye. Gözü dar. Kocası cimri, kendi ondan cimri. Ama ne dedim ben, Cenab-ı Mevlâm kimseleri darda bırakmasın. Çaresiz gittim, dedim abla böyle böyle, çocuk ölüyo, kapına düştük. Neyse para verdi, doktora yetiştirdik. İlaç falan bayağı masraf oldu. Geçti bir zaman, tabii veremedik. Şimdi nerde görse “Gülcan parayı getir” diyo. Olsa getirmez miyim. O da senin bir evladın sayılır. Ne olur hayrına vermiş olsan.

İşte böyle abi.

Çok ağırıma gidiyo yani. Seneler geçti durumumuz düzelmedi. Bazen giriyom mutfağa, kapatıyom kapıyı. Duvarda bir takvim var, kim bilir ne zamandan kalma. Takvimde gülümseyen bir kız var, omuzunda bir sepet kiraz. Ben ona “Kirazlı kız” diyom. Başlıyom onunla konuşmaya. Derdimi döküyom yani. Bayağı böyle bağıra çağıra. O hep gülümsüyo ya, içimi rahatlatıyo. Ağlıyom, söylemesi ayıp küfrediyom, beddua ediyom. Sonunda beni bir gülme tutuyo.

Değil mi ama. Yani deliler gibi. Bi gören olsa. İnanmayacaksın abi ama çok iyi geliyo, ferahlıyom yani.

– Kirazlı kızla ahbaplığı ilerlettin demek.

– Evet öyle.

Çıkıyom bakıyom ki, bizim adam yatakta, dönmüş bana bakıyo, gözleri yaşlı. O vaziyette, hani dili de dönmüyo, sade gözleriyle bana bir şey mi oldu diye soruyo. Öyle şaşkın, şaşkın... Ağlamış.

O sıra içimde felçli kocama karşı bir sevgi kabarıyo. Koşup boynuna sarılıyom. İkimiz bir güzel ağlıyoz.

Sonra da kalkıp bir çay koyuyom.

Hem kendim içiyom, hem ona içiriyom. Boşver geçer bunlar diyom, sen üzülme geçer. Allah büyük, Allah kerim...”

NOT: Ben böyle vakalar çok gördüm, bu yolda çok yazı yazdım. Bu da bir iştir, yani hikâye anlatmak. Ama asıl yapılacak şey şudur: Bizi bu yoksulluğa duçar eden kapitalizmin karşısında yeni bir sistem inşa etmek. Yeni bir ekonomi, yeni bir siyaset, yeni bir hukuktan oluşan, adına Ahlâk Nizamı mı adil düzen mi diyeceğimiz yeni bir sistem. Bu fikriyatı kim yapacak? Ülkemin akademyası ile uleması.

Kolay gelsin.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dua 26 Mart 2025 | 42 Okunma İsraf ile tüketim 19 Mart 2025 | 162 Okunma Yoksulun adı yok 12 Mart 2025 | 236 Okunma Dindarlık 05 Mart 2025 | 203 Okunma Hangi aile? 26 Şubat 2025 | 283 Okunma