Hayatımın merkezinde yer alan çok özel ve değerli bir insanın birkaç gün önce WhatsApp’tan gönderdiği kısa bir metinde, “Acı, yaşama coşkusuna gerçek değerini veren bir kontrapunto [noktaya karşı nokta, notaya karşı nota] gibi yer alır yaşamın içinde. Yaşam sadece gerçekten geçici, tehdit altında olduğu için değerlidir” şeklinde çarpıcı bir ifade okudum. Bu ifade David Le Breton’un “Acının Antropolojisi” (çev. İsmail Yerguz, Sel Yayıncılık/Yaşam Kitapları, İstanbul 2010) adlı eserden alıntılanmıştı. Breton’un acıyla ilgili ifadesi bir taraftan İsmet Özel’in “Esenlik Bildirisi” başlıklı şiirindeki, “Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır” dizesini hatırlattı; bir taraftan da “Acının Antropolojisi” isimli esere dair ciddi bir merak uyandırdı. Derken, çok zengin bir dijital kütüphanesi bulunan Abdullah Bulut kardeşime bir mesaj yazıp “Bu esere ulaşma imkânımız var mı?” diye sordum ve birkaç dakika sonra esere ulaştım. Breton’un hem duyusal hem duygusal yönden acının mahiyetini sorguladığı ve bu bağlamda kültür, din, cinsiyet, etnisite ve dinî aidiyet gibi çok farklı açılardan acı olgusunun nasıl kavrandığı meselesini irdelediği “Acının Antropolojisi” adlı eserinin özellikle “Eyub ya da Anlam Arayışı”, “Acı ve Kötülük: Tevrat ve İncil’den Kur’an’a”, “Ahlak Olarak Acı” gibi başlıkları altında yer alan tahliller ve tespitler İsmet Özel’in “Acı duymak ruhun fiyakasıdır” dizesinin adeta şerhi gibiydi. Hiç kuşkusuz acı insan hayatının en yalın gerçeklerinden biridir. Hatta derin ruhlu insanlar için hayat belki de yoğunlaşmış acılar kümesidir. Aslında hayata anlam kazandırma çabası acıyla başlar ve acıyla sonlanır.