Tevhid inancına dayalı İslam dini Mekkî surelerde müşriklere, Medenî surelerde ise hem müşriklere hem de Yahudiler ve Hıristiyanlara anlatılır. Bu arada müslümanlara da ne zaman ve nasıl davranmaları gerektiği yönünde emirler ve yasaklar aktarılır. Fakat sonuçta Kur’an’ın tek Allah’a iman mesajı öncelikle topyekûn Ehl-i küfre yöneliktir. Ne var ki Ümmet-i Muhammed’in nüzul döneminden sonraki tarihsel tecrübesine bakıldığında, özellikle sahabe devrindeki iç çatışmalar ve savaşlardan sonra İslam dininin Ehl-i küfürden ziyade, Ehl-i imana anlatılmaya başlandığı fark edilir. Hatta bu tecrübede dinin anlatılmasından ziyade müslümanların fırkalar ve mezhepler hâlinde birbirleriyle din üzerinden hesaplaşması ve her bir fırkanın diğerini din baltasıyla budamaya çalışması gibi bir duruma şahitlik edilir. *** Daha ilk hicrî asırda vuku bulan Cemel, Sıffîn, Kerbela, Harre gibi çok trajik vakalarla birlikte İslam dinine müslüman kanı bulaşmıştır. Hz. Peygamber vefat eder etmez başlayan hilafet tartışması ise 15 asırdır son bulmayan ve bilhassa Ehl-i Sünnet ile Şia arasında adeta kan davası mantığıyla polemik konusu yapılan bir derin kriz olarak tarihteki yerini almıştır. Öte yandan, Kelam ilmi başlangıçta İslam dinindeki temel inanç ilkelerini başka din ve kültürlere karşı savunmak gibi bir amaca hizmet ederken, sahabe devrinde patlak veren kavgalar, nizalar ve kanlı çatışmaların zaman içerisinde ortaya çıkardığı mürtekib-i kebire, iman-küfür sınırı ve tekfir gibi meselelerle birlikte İslâmî fırkalar arasında ardı arkası kesilmeyen bir polemik edebiyatı hâlini almıştır. Böylece müslümanın müslümana din anlatması veya belli bir mezhebî görüşü kendi dindaşına dayatması gibi bir gelenek oluşmuştur.