Yeryüzündeki varlık ve hayat macerası başladığı günden beri insanoğlu hem bu dünyanın “yalan dünya” olduğunu itiraf eder hem de bunu bile bile dünyaya kazık çakmak ister. Bir yandan sırf kendi namına bitmez tükenmez ham hayaller üretir, bir yandan da müthiş bir açgözlülükle dünya üzerindeki hemen her nimet ve imkânı adeta talan etmek ister. İnsan sürekli bir telaş ve itiş kakış hâlinde didinir, çoğu zaman da birbirini yer bitirir. Fakat günün birinde hayat sermayesi tükenir ve “Bu dünyadan bir falanca geçti” kütüğüne kaydedilir. İnsanoğlunun kısacık ömür hikâyesini “kıssatün lâ tenhetî” (sonu gelmez hikâye) gibi algılaması, öncelikle kendi varlığını abartması ve yine kendini bütün varlık binasının kilit taşı sanmasıyla ilgili olsa gerektir. Hâlbuki insan paha biçilmez bir varlık filan değildir. Hele de ham hâliyle kahrı çekilesi bir varlık hiç değildir. Üstelik insanın bu dünyadaki meşgalelerinin pek çoğu beyhudedir. *** Tanah’ın Hz. Süleyman’a ait olduğu düşünülen Vaiz Kitabı, “Her şey boş, bomboş!” şeklindeki çarpıcı bir ifadeyle başlar ve şöyle devam eder: “Ne kazancı var insanın güneşin altında harcadığı onca emekten? Nesiller gelir, nesiller geçer, ama dünya hep yerinde kalır… Her şey yorucu, kelimelerle anlatılamayacak kadar.