Kur’an’ın açık beyanına göre insan tabiatında iyilik kadar kötülük de verilidir, yani her ikisi de yaratılıştan gelir. Şems 91/7-8. ayetlerdeki “ve-nefsin ve-mâ sevvâhâ fe-elhemehâ fücûrahâ ve-takvâhâ” şeklindeki ifadeler belki de bunun en açık delilidir. Burada zikri geçen “nefs” kelimesi tasavvuf geleneğinde “şeytanın işbirlikçisi” olarak telakki edilen, hatta bazen “pisboğaz domuz”a, bazen “cadı”ya, bazen de “kişiyi/erkeği baştan çıkaran kadın”a benzetilen ve sonuçta süflî arzuların kaynağı olarak gösterilen lanetli bir varlık değil, bir bütün olarak insanın ta kendisidir. Bununla birlikte “insan” denen varlığın tabiat/fıtrat açısından kötülük (şer) ve günahkârlığa daha yatkın olduğunu söylemem gerekir. Kuşkusuz bu benim şahsî kanaatimdir. Çünkü ben insan söz konusu olduğunda “eşref-i mahlukat”çı değilimdir. Daha açıkçası Kur’an’ın beyanlarını az çok anlamaya başladığım zamandan beri işbu “eşref-i mahlukat” tabirinin aslında bir terane olduğu fikrine kailimdir. H H H Kur’an’ın gerçekte ne dediğini takvim yaprağının arka sayfasından okuyup öğrenenlere bu meyanda söyleyecek bir sözüm yok; fakat Kur’an bilgisine ve tefsir ilmine az çok hürmeti olanlara derim ki gerek altmış küsur ayette geçen “el-insan” kelimesi, gerek Tîn suresi 4. ayetteki “ehsan-i takvîm” tabiri, gerekse İsrâ suresi 70.