Mevlana, “Köyde bir gün kalan kişinin aklı bir ayda yerine gelmez” der. Bu negatif anlamıyla köylülük (gundilik) toprağa ve kırsala bağımlılıktan çok farklı bir kategoriyi ifade eder. Daha açıkçası, köylülük kırsalda yaşama tecrübesine indirgenebilecek bir olgu değildir. Zira kadim bir şehrin göbeğinde de pekâlâ köylü olunabilir, köylülük şehir vasatında da baki kalabilir. Değişmeyen bir ezber olarak köylülük kendini sürekli tekrar eden, yeniliğe direnen, farklılıklara tahammül edemeyen ve alışkanlıklarından vazgeçmeyen bir kapalı cemaat topluluğu olmayı imler. Köylü tipolojisi ise bilgisizlik, görgüsüzlük, hamlık, kabalık, katılık, inatçılık, kurnazlık gibi özelliklerle tebarüz eder. Köylülük medeniliğin (şehirlilik) zıddı olarak ciddi bir toplumsal sorundur ve bu sorun özellikle muhafazakâr çevrelerde daha yoğundur. Bu son ifademiz, “Kestane kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş…” bağlamında değerlendirilip kınanabilir. Fakat şunu belirtmemiz gerekir ki köylülük sorununun arız olduğu toplumsal kesim, şahsen kendimi de dâhil ettiğim kesimdir; dolayısıyla eleştiri babında zikrettiklerimiz apaçık bir özeleştiridir. Yani problem bizim problemimizdir.