Mâtüridîlik bir mesele midir? Evet, meseledir. Hem bugüne değin yeterince tanınmamış ve anlaşılmamış bir mezhep/ekol olması hasebiyle meseledir, hem de genellikle ulus devlet ideolojisi ve milliyetçi retoriklerin kabarıp yüksek prim yaptığı siyasi konjonktürler ve sosyolojik gündemlerin konusu olması itibariyle meseledir. Mâtüridîlik denilince Hanefîlik akla gelir. Nitekim Beyâzîzâde gibi bazı âlimlerce Mâtüridîlik ile Hanefîlik müradif/müteradif gibi zikredilir. Hanefîlikten, özellikle “Meşâihu’l-Irâk” diye de anılan Bağdat Hanefî ekolünden söz açıldığında ise Mu’tezile akla gelir ve bu ekole mensup İbnü’s-Selcî, Kerhî ve Cessâs gibi Hanefî âlimler Mu’tezilî olarak da nitelendirilir. Ayrıca pek çok meşhur Mu’tezile kelamcısının Hanefî mezhebine mensup oldukları bilinmektedir. Hanefiyye, Mâtüridiyyye ve Mu’tezile ekolleri “Ehl-i Re’y” çatısı altında birleşir. Ehl-i Re’y tabiri dar anlamda hicrî II. yüzyılda ortaya çıkan Kûfe-Irak merkezli fıkıh ekolünü, geniş anlamda ise dinî metinleri ve hükümleri anlama/yorumlamada akıl, ictihad ve te’vile önem atfeden yaklaşımı ifade eder. Ehl-i Re’yin muhalif ve muarızı konumundaki Ehl-i Hadis ise “Din haber (nass), eser (rivayet) ve selefi taklitten ibarettir.