Bu hafta sonu memleket özlemim vesilesiyle belki bazı okuyucularımızın da akıllarına kendi memleketlerini düşürmeye vesile olacak bir yazı yazayım istedim. Daha doğrusu böyle bir yazı yazmaya kendimi mecbur hissettim. Çünkü her yıl takvimler Haziran ayının sonlarını gösterdiğinde kendimi ruhen ve zihnen tükenmiş hissetmeye başlar, bu yüzden canımı bir an önce memlekete atma vaktinin geldiğini anlarım. Bu yıl sanki daha fazla tükenmiş, epeydir baş etmeye çalıştığım uyku apnesi yüzünden daha bitkin ve bezgin bir haldeyim… Hemen her gün 15-20 saat civarında tefsir çalışmasının başındayım, ama geçmiş yıllara nispetle daha yavaş yol almaktayım. Bunda işin ağırlığı kadar yorgunluk ve yıpranmışlığın da payı var diye düşünüyorum. Sanırım, pek çok insan böyle durumlarda kendine dört başı mamur bir tatil planı yapıp soluğu Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi beldelerde alır. Ne var ki ben bu tarz bir tatil kültürüne yabancıyım. Dahası, bu kültürün seküler versiyonuna yabancı olduğum gibi beş yıldızlı oteldeki yüzme havuzunun kalın bir perdeyle ikiye bölündüğü muhafazakâr versiyonuna da yabancıyım. Aslında mandıra filozofunun dediği gibi ben bu tarz bir tatile karşıyım. Yaşım elli küsur ve adı geçen tatil beldelerinden hiçbirini dünya gözüyle henüz görmemişim.