Uhrevî âleme irtihal etmiş müminlere dua, istifğar ve af/mağfiret istirhamında bulunmak gibi niyetlerle Kur’an okunmasının meşru olup olmadığı, İslam geleneğinde öteden beri tartışılan bir konudur. Bu meselenin günümüz Türkiye’sinde de zaman zaman tartışmaya açıldığı malumdur. Bilhassa ölünün ardından dua maksadıyla Kur’an okuma meselesinin yanında namazda teşehhüd/tahiyyât duası okumanın meşruiyetini tartışmaya açmak, Kur’an’ın tercümesiyle namaz kılmanın ve namazda okunacak sureler ya da ayetlerin Türkçe anlamlarını bilerek okumanın bu ibadetin ruhuna daha uygun olduğunu savunmak gibi fikirler özellikle sosyal medya mecralarında sık sık dolaşıma sokulmaktadır. Dinî alandaki pek konuda geleneksel kabullere olumsuz bakan çağdaş yaklaşımın dua ve sevap niyetiyle Kur’an okunması konusunda sıklıkla öne sürdüğü itiraz gerekçelerinden biri, “Kur’an dua niyetiyle okunup ölülerin ruhlarına sevap bağışlanması gibi maksatlarla nazil olmuş bir kelam değildir” şeklinde formüle edilir. Kur’an’ın ölülere değil, dirilere okunması gerektiğine ilişkin görüş çerçevesinde kimi zaman vecize gibi dillendirilen gerekçelerden biri de Yâsîn 36/70. ayetteki “Diri olan kimseleri uyarması için…” ifadesidir. Ancak Kur’an’daki pek çok ayette müminler “diri”, kafirler ve müşrikler “ölü” diye nitelendirilir. Neml 27/80, Rûm 30/52 ve Fâtır 35/22 gibi ayetler dikkate alındığında “ölü” ve “ölülük” tabirlerinin hak ve hakikati idrak yetisi körelmişlik hâlini ifade ettiği anlaşılır. Dolayısıyla Yâsîn 36/70. ayette geçen “hayy”(diri) kelimesi de istiare yoluyla kemal-i akıl, aklıselim ve sağduyu sahibi kimse anlamına gelir ve dolayısıyla “men kâne hayyen” (Diri olan kimseler) ifadesi bir teşbih-i beliğ olarak, “idraki açık ve canlı kimse” gibi bir anlam içerir.