Gündüz maçında zorlansa da favori Polonya kazandı. Yıldız oyuncunuz olmayabilir, takım oyununuz varsa ayakta kalırsınız. Bu anlayışın karşılığıdır Polonya. Yıldızları Lewandowski de kendini buna teslim etmiş görünüyor.
Saint Etienne tarihe tanıklık etmeyi seven bir kent. Stadın ev sahibi 1970’lerde Avrupa’da fırtına estirmişti. 1998 Dünya Kupası son 16 eşleşmesinde Arjantin İngiltere’yi yine bu statta saf dışı bırakmıştı. Dün de Polonya çeyrek finale ilk kez bu şehirde ulaştı.
Turun Polonya adına tarihi oluşu kadar İsviçreli Shaqiri’nin maçı uzatmaya götüren “Hugo Sanchez röveşatası” asla unutulmayacak!..
Paris’te ise Galler güldü. Guardian’da bir değerlendirmede Kuzey İrlanda’nın gruplarda Ukrayna karşısında kazandığı zaferin insanların Belfast’ta yıllarca birbirine anlatacağı tarihi bir an olduğu vurgulanıyordu. Dün o maçın kahramanı McAuley golü kendi kalesine attı. Hazin. Bunu da hatırlayacaklar!
Bu sonuçla Galli oyuncu Joe Ledley’in önceden aldığı nikah tarihinde çeyrek finale kaldıkları için orada olamayacağı kesinleşti. Sanırım bunu da onun nişanlısı unutmayacak.
Gecenin son maçı Hırvatistan ile Portekiz kapışmasında doksan dakika zevkli bir “0-0” değildi. Beklentilerini yükseltmeyeceksin bu hayatta. Daha sert düşersin. Gol girişimi azdı. Estetik törpülenmişti. Modriç defansın önünde geriden oyun kuran adamdı (ki ben bundan bizim almamız gereken dersler olduğuna inanıyorum) Rakitiç ile bağları kesilince Hırvatistan oyunu topalladı. Her ne olursa olsun futbolsever güçlü iki futbol takımı izledi.
İtiraf ediyorum. Çocukluğumdan bu yana elemeli maç uzatmaya gitti mi, daima sonu penaltılara varsın istedim. Kalecileri daha fazla izleyebileyim diye. Öyle de olacak gibiydi. Ta ki, bitime beş dakika kala. Hırvatistan’ın baskın atağında top direkten döndü, Portekiz kontrada bitirim üçlüsü Nani-Ronaldo-Quaresma ile noktayı koydu!.