Yazının başlığı sanırım her şeyi anlatıyor. Fazla söze çok hacet yok. Ama yine de biraz daha akılda kalıcı olsun diye ayrıntıya gireceğim. Bu yazımızda müşterilerimizden ve çocuklarımızdan bahsedeceğim.
Uzun yıllardır özel sektörde, kendi işimizde çalışıyorum, eğitim sektöründe. Kurumun içerisine giren her kişi misafirimiz olduğu için gelenek ve göreneklerimizden öğrendiğimiz hassasiyeti onlara hissettirmeye çalışmışızdır. İster velimiz olsun, ister olmasın.
Müşterilerimiz, kurumumuzun veli nimetidir. Başka bir bakışla aslında kurumun ortağıdır; iş ortağı. Ve müşterileri kazanmak zordur. Reklam ve tanıtım yaparsınız, kuruma girmesini sağlarsınız, hizmetinizi anlatırsınız, ikna edersiniz ve müşteriniz olurlar…
Müşterinin devamlılığını sağlamak bir o kadar zordur. Hizmette kusur etmemeye çalışırsınız, verdiğiniz sözleri tutarsınız, sözleşme şartlarını yerine getirirsiniz. Ve süreç karşılıklı memnuniyet olduğu sürece devam eder. Çünkü müşteri kurumun devamlılığı ve geleceği için önemlidir… Müşteri için de kurum.
Peki ya çocuklarımız! En değerli varlıklarımız, geleceğimiz ve her şeyimiz. Onlar bizim evlerimizdeki misafirlerimizdir. Üniversite, bazen lise ya da evlilik ile başlar ayrılık ve bir ömür boyu devam eder. En devamlı misafirlerimiz, aynı zamanda hayat ortaklarımızdır. Bu ortaklık doğum ile başlar ve ölünceye kadar devam eder. Çünkü bu ortaklık ilk gönülde başlar.
Anne ve babalıktan istifa etmek ve ayrılmak gibi bir şansınız yoktur. Onlar sizin kader ortağınız ve aynı zamanda size bahşedilmiş bir emanettir. Emanet diyince zaten söz biter bizde… Bize emanet edilmiş ve bizim kader ortağımız olan bu misafirlerimize, işyerlerimizde müşterilerimize gösterdiğimiz sabrı ve ilgiyi gösteriyor muyuz?