O gün işten biraz daha erken çıkıp evin yolunu tutmuştum. Tam sitenin girişine geldiğimde, binaların bir anda karardığını fark ettim. Ortalığı zifiri karanlık kaplamıştı.
Sokak lambalarının arkasına saklanmış yıldızların gülümsediğini gördüm. Çocukluğumda yazları bu manzarayı köyde görürdüm. Doyamazdım gökyüzünü izlemeye. Demek büyük şehirlerde de yıldızlar varmış.
Elimi zile boşa uzatmıştım, kapıya üç defa anlamlı bir şekilde vurdum. Şehir hayatı ne kadar da robotlaştırmış bizleri. Köyde dışarıda kimin olduğunu kapıya tıklayışından anlardık.
Kişinin karakteri tahtaya dokunuşunda gizliydi. O anki ruh halini hissederdiniz vuruşundan. Siz kapıya gelene kadar misafirin sabır eşiğini de ölçmüş olurdunuz.
Kapı yavaşça açılınca gökyüzündeki parlaklığın benzerini kızımın yüzünde gördüm. Etrafta dolaşan gölgeler sürekli değişiyordu.
Onlar da karanlıktan korkuyorlar sanırım, sürekli peşimizdeydiler. Elimizdeki mumlar bir an beni okul yıllarındaki çayda çıra oyununa götürdü.