Türkiye’nin veli profilinin sosyal yönden güçlü olan okullarla hala
sorunu var. Velilerimiz her ne kadar çocuklarının sosyalleşmelerine
karşı olmadıklarını, onların spor yapmaları, müzik aleti çalmayı
öğrenmeleri için zaman zaman yatırım yaptıklarını ve para
harcadıklarını söyleseler de bu tür sosyal faaliyetlere ciddi bir
akademik başarı eşlik etmiyorsa tatmin olmuyorlar.
Velilerimizin haksız olduklarını söyleyemeyiz. Bu tavırları kitabi
bir doğru değil tecrübe ile ortaya çıkmıştır. Çocuğu 10 yıldır
piyano çalan, 12 yıldır bale yapan ya da 8 yıldır futbol oynayan
bir veli bunun hayatta çoğu durumda bir karşılığı olmadığını iyi
biliyor. Çocuğuna göre daha gerçekçi davranıyor. Bunların yanında
bir tıp fakültesi diploması yoksa işsiz kalacağını iyi biliyor.
Soru şu: Okullar bu dengeyi nasıl sağlayacak? Neye ağırlık
verecekler? Özellikle özel okullar ve vakıf üniversiteleri
farklarını ortaya koymak adına spora, sanata, müziğe hiç yatırım
yapmasınlar mı? Bütün müfredatlar temel lise veya dershane
müfredatına mı dönüşsün? En doğrusu sınavda soru çıkmayan dersleri
programdan çıkarmak mıdır? Tabi ki hayır. Çıkış yolu bu değil.
Madalyonun diğer yüzü de var.
Devlet üniversiteleri olsun vakıf üniversiteleri olsun artık kimse
“inek” öğrenci istemiyor. Sporu, sanatı, edebiyatı, müziği hafife
alan gençleri hayat da hafife alıyor. Başarılı olsalar bile sosyal
ilişkileri güçlü olmuyor, özellikle akademik anlamda kendileri ile
benzer öğrencilerin arasına düştüklerinde panik oluyorlar. Hayatı
boyunca aldığı notla ön plana çıkmış olan öğrenciler başarılı
arkadaşlarının arasında nasıl ön plana çıkabileceğini
bilemiyorlar.