Hayat hızla geçiyor. Çocuklar büyüyor. Mevsimler değişiyor. Kaldırımlar bozuluyor. Arabalar eskiyor. Yaprakların da neredeyse hepsi döküldü. Yine, yeni bir kışın arifesindeyiz. İnsanlar da değişiyor ama hissetmek ve hissettirmek istediği şeyler hep aynı. Çevremizdeki bulunan ve hatta geçmişte çevremizde bulunan insanların bize hissettirdikleri duygular mevsimler değişse de değişmiyor. İnsan, hakkın rahmetine kavuşmuş bir akraba ya da tanıdığını hangi mevsimde hatırlarsa hatırlasın duyguları aynı. O yüzden insan ilişkileri ne kadar aşınsa da çevremizdeki insanlar her şeye rağmen hayatımızın ağırlık noktasını oluşturuyorlar. Her şey hızla değişirken en çok ihmal ettiğimiz şey dönüp geçmişimize bakmak. Dönüp tecrübelerimize bakmanın en büyük getirisi nedir? En çok ne görürüz geriye bakınca? Geçmişe dalınca? Tabi ki insanları görüyoruz. Bize iyi davrandığı halde bizim kıymetini bilmediğimiz kişileri ya da teşekkür etmeye fırsat bulamadığımız dostları hatırlarız. Kendilerine iyi davrandığımız halde bizi görmezden gelenleri hiçbir zaman yanımızdan eksik etmediğimizi fark ederiz. Bazen bizden uzakta ve bizimle ilgisiz görünen insan hikayeleri de büyük izler bırakır bizde. Toplumlarda da büyük izler bırakır. Teknoloji bu kadar gelişmiş olsa da insanı en çok etkileyen diğer insanların hikayeleri oluyor. O yüzden bir çocuk akşam eve dönmediğinde bütün televizyon ekranları günlerce o olaya kilitleniyor. Yaralı sokak kedisini sahiplenmek için eve götürürken kendisine araba çarpıp ölen çocuğu hiçbirimiz unutmuyoruz. Niye mi bütün bunları sıralıyorum? Madem diyorum ağırlık noktamız insandır. Madem hayatımızda en çok insanların izi olmuş. Peki neden geleceği planlarken in...