Ülkesine büyük hizmetler yapmış ve kralın gözüne girmiş bir adam günün birinde ihtirasının esiri olup bir suç işler ve ölüm cezasına çarptırılır. Yalvarmalar yakarmalar fayda etmez. Fakat adam itibarlı biri olduğu için Kral ona bir ayrıcalık tanıyıp ölüm şeklini kendisinin seçmesini, nasıl istiyorsa o şekilde öldürüleceği hakkını tanır.
Cellatlar adamın tutsak olduğu zindana gelerek kralın kararını ona iletirler. Kralın sözü var. Ölüm şeklini kendin belirleyeceksin. Nasıl ölmek istiyorsan seni o şekilde öldüreceğiz derler. Adam biraz düşündükten sonra; “Ben hep insanın yaşlılıktan ölmesinin en rahat ölüm olduğuna inanmışımdır” der. Eğer kral bana seçme hakkı tanıyorsa “yaşlanarak ölmeyi tercih ederim” der. Verdiği sözü çiğneyemeyen kral mahkûmu serbest bıraktırır ve yaşlanıp ölünceye kadar ona kimse dokunmaz.
İnsana ölmeden hemen önce bir hayat muhasebesi yapma imkânı tanınmış olsaydı, acaba neler düşünürdü? Yoksa muhasebe yapmaya fırsat kalmadan “ölmeden önce ölür müydü?” Hani bir düşünür diyor ya; “Eğer ölümün çaresi bulunsaydı herkes ölmek isterdi.” Demek ki ölümün çaresi olmadığı için kimse ölmek istemiyor. Yıllarca insanlar, madem ölüm var… O halde hayatı daha anlamlı kılmanın ve yaşamanın üzerine kafa yormuşlar.
Şair Ruhsâtî bir şiirinde;
Gün bugünkü gündür saat bu saat
Daha dünkü günü göremezsin ha