İnsan bazen kendi kendini samimiyet testinden geçirmeli... Kime karşı ne kadar samimiyim diye… Kendisiyle, çevresiyle, deruni hayatıyla, hatasıyla sevabıyla…
İnsanın samimiyetinin alameti, eylem ile söylemin yani hâl ile kâl’in uyumudur. Âleme ayar, cihana çeki düzen vermeden önce kendisine, sonra çevresine çeki düzen verme şuuruna ermesidir.
Samimiyet kıtlığını ya teknolojiye ya iş yoğunluğuna, bozulan sosyal ilişkileri değerlerin aşınmasına bağlayanlar çoğunluktadır.
Saygısız ve nezaketsiz tavırların faturası çoğu zaman da modern çağa kesilir. Ahlakımızı, kişiliğimizi, akraba ilişkilerimizi akamete uğratan televizyondur, sosyal medyadır, iş yoğunluğudur, strestir falan filan…
İçimiz dışımız bir olmazsa, söylem ve eylemimiz birbirini tutmazsa “sular kesikti ödevimi yapamadım” tarzında çocuksu bahanelerde ararız samimiyetsizliğimizin sebebini…
İlk önce Rabbiyle, sonra kendisiyle, ailesiyle, dostlarıyla çalışma arkadaşıyla samimi olabilmeli insan.