Bu yazıyı 10 Kasım'da yazıyorum. Benim için çok zordur 10 Kasım'lar, zira yalnızca Atatürk'ün ölüm tarihi değil, aynı zamanda benim babamın da doğum tarihidir 10 Kasım 1938. Biz yıllarca sessiz bir mahcubiyetle kutladık babamın doğum günlerini. Onun ölümünden sonra ise ölümler birbirine karıştı sanki. Hayatın başı ve sonunun iç içe geçtiği, tuhaf, her şeyi sorgulatan bir gün... O sorgulamalar içinde bu yılki havayla ilgili şunu söyleyebilirim: Çok daha kapsamlı ve görkemli oldu 10 Kasım. Bir milletin liderine böylesine bağlı ve özlem içinde olması az bulunur ve kıymetli bir şey. Bunu sürdürebilmemiz gerek. Atatürk'ü bir kesimin değil bütün toplumun değeri olarak görmek, "biz" duygusunu pekiştirmenin en önemli anahtarlarından biri... Öte yandan ortam hızla yeniden onu kutsallaştıran, kutuplaşmayı hortlatacak bir havaya da bürünmemeli. Bilimden ayrılmamış bir asker ve siyasi bir deha olan Mustafa Kemal'i dağların siluetlerinde, kayaların dizilişlerinde arayan bir mantık Atatürk'ü gerçek bağlamından koparıyor. Bugünkü havayı koruyalım.