İSTANBUL çok büyük bir yağmur felaketi ile karşı karşıya. Gökyüzü adeta hüngür hüngür ağlıyor. Yollar, köprüler, evler sular altında. Böyle bir afete, hem de kendi evindeki afete uzaktan bakmak öyle telaşlandırıyor ki insanı... Tam da yağmur gökten boşalmaya başlamadan birkaç saat önce bambaşka bir coğrafyaya doğru yola çıktım.
Metroların çalışamadığı, tünellerin kapatıldığı, yolların kullanılamaz hale geldiği bir yağmur olsa olsa muson yağmuru olur, diye düşünürken ben muson coğrafyasına gelip kupkuru bir hava buldum, İstanbul ise adeta muson iklimine döndü.
Ancak yine de bunun ilk olmadığını hatırlamak gerek. 2009 yılının eylül ayında yine Trakya ve İstanbul’da yoğun yağışlar olmuş, Basın Ekspres yolu kilitlenmiş, 31 kişi yaşamını yitirmişti.
Bir de son dönemde tüm iklim olaylarını küresel ısınmaya bağlama hatasına düşmemek önemli; zira tarihte bundan çok daha vahim örnekler var. Belki üstat Murat Bardakçı detaylarıyla yazar, Eylül 1563’te İstanbul’da çok büyük bir yağmur fırtınası çıkar, yıldırımlar art arda düşer, ava çıkan Kanuni, bugünkü Halkalı yakınlarında kabaran dere sularından bir görevlinin sırtında kurtulur. Sel, Kâğıthane’deki büyük çınarların tepesine kadar yükselir, köprüler ve su kemerleri yıkılır.