Şoförümüz Sohrab sabah randevulaştığımız saatte kaldığımız otele girer girmez heyecanla atıldı: "Abla, amcamın köyü var, Kabil'e 1.5 saat mesafe, görmek ister misin?" O günkü ilk randevumuz öğlendi, 3-4 saat vaktimiz vardı ve tabii ki memnuniyetle bu teklifi kabul ettik. Geçtiğimiz sene geldiğimizde de bu sene de Kabil'in dışına çıkma şansımız olmamıştı. Zaten bırakın şehir dışına çıkmayı şehrin içinde gezmek yeterince zor. Feci bir trafik var, şerit diye bir kavram yok ve caddelerde yayalar ve araçlar aynı anda ve aynı yerde hareket ediyor. Bunun üzerine bir de kontrol noktaları ile sık sık kesilen yolları hayal edin...
Zaten Taliban öncesi şehir dışına çıkmak imkansızmış, bunu herkes söylüyor. Eski rejim sadece -o da kısmen- şehirlerin kontrolünü sağlayabiliyormuş, şehir dışları tamamen Taliban kontrolündeymiş ve Taliban saldırı, rehin alma, yol kesme gibi her türlü terörü uyguluyormuş. Şimdi artık Taliban iktidar. O nedenle kontrol çok daha iyi. DAEŞ saldırıyor ama eski rejim dönemindeki Taliban’ın gücüne kıyasla gücü çok kısıtlı…
Sohrab ve rehberimiz Bahadır ile birlikte sabah erken saatlerde köye doğru yola koyulduk. Yola koyulduk diyorum ama Afganistan’da asfalt yol yok denecek kadar az. Kabil’den çıkar çıkmaz hızımız saatte 30-40 km’ye düştü, engebeli ve yer yer toprak yollardan kıvrıla kıvrıla ilerleyerek 2 saat gittik.