Tarihi dünden başlatmayanlar, bir nebze olsun hafıza sahibi olanlar bilirler ki kalem kavgaları bizim mesleğin olmazsa olmazlarındandır. Her devirde yazarlar birbirleriyle atışmışlar, kozlarını köşelerinden paylaşmışlardır. Bu, beğenin beğenmeyin yalnızca bu devirde değil, her devirde böyle olmuştur.
Ancak şiddetle karşı çıkmamız gereken, şiddetin devreye girmesi. Bu kabul edilemez! İfade kabiliyetinin bittiği, vandallığın devreye girdiğinin resmi. Ahmet Hakan’a yapılan saldırı da böyle ilkel bir zihniyetin ürünü. Türkiye geçmişte gazetecilere yönelik şiddet konusunda kabarık bir sabıkaya sahipti, o günleri çağrıştıracak her gelişmeye karşı birleşmeliyiz.
Bu vesileyle ‘Gazetecilik ne hale geldi, eskiden böyle miydi ya? Seviyesizlik aldı başını gidiyor’ gibi yorumlar yapanlara biraz tarihi hatırlatmak isterim. Mesela şu satırlar: ‘Kızıl mikrop olur, genç ve saf okuyucuların beynine girer, cambazhane ibişi olur, soytarılık yoluyla propagandasına devam eder. Nihayet domuz olup mukaddes bölgelere saldırırken...’