9-10 yaşlarımdan itibaren bizim ailenin her cumartesi değişmez bir ritüeli vardı. Sabah 8'de kalkar kahvaltı edip evden çıkardık. 35-36 sene öncesinin İstanbul'u... 80'lerin ikinci yarısı ve devamı... O yıllarda ve benim çocuk gözümde Yeşilköy'den Taksim'e gitmek başlı başına bir seyahatti. Çok uzun sürerdi. Trafik asla akmazdı. Ya da bana öyle gelirdi. Hele mevsimlerden kışsa hava öyle puslu ve kirli olurdu ki camları milim açsak içeri duman ve egzoz dolardı. Ama sanmayın ki bunlar benim gözümde olumsuzluktu. Aksine o yolculuğu, o bitmeyen yolu, dışarıdaki gri havayı son derece fantastik ve büyülü bulurdum. Camdan trafikte duran arabalara bakar, kornaları dinler hayaller kurardım.