Komplo teorilerine riayet eden biri olsam AB yetkililerinin Türkiye’deki anti-AB lobilerine çalıştıklarını düşüneceğim. Öyle çıkışlar yapıyorlar, bu topraklarda ters tepecek öyle tavırlar içine giriyorlar ki her geçen gün karşıtları artıyor!
Meslek hayatım boyunca Türkiye’nin AB’nin bir parçası olmasının
hayati önemde olduğunu, AB çıpasının bizi belli bir istikamette
tuttuğunu ve bu çıpanın kaybedilmemesi gerektiğini savundum. Ortada
hayali kurulacak bir AB kalmamış olsa da işaret ettiği değerler ve
standartlar bakımından hâlâ bu ideal önemli. Ancak maalesef
Türkiye’de AB taraftarları giderek azalıyor. Kamuoyunda anti-Batı
hava giderek artıyor. Bunda Avrupa’nın Türkiye’yi anlamamakta ısrar
etmesi, PKK terörünü küçümsemesi ve buyurgan tavırlarla verilen
demeçlerin çok önemli bir payı var.
Tamamen kitabı, kafayı kaldırıp kime hitap ettiğine bakma zahmetine
katlanmayan, didaktif bir ruh var AB’nin kurumlarının lider
kadrolarında. Halbuki sırf adet yerini bulsun diye değil, sonuç
almak için hareket etseler Türkiye’yi bu tonda eleştirmenin
istediklerinin tam tersi gelişmelere yol açacağını görürler. O
nedenle, AB’li yetkililere yalvarıyorum:
Eğer Türkiye’yi yeniden müzakere rotasına çekmek istiyorlarsa bir
süre sussunlar...
Vorsicht Herr Schulz! (*)
AB’li yetkililerin susması idamın geri gelmesini engellemek için
de önemli. Son dönemde Türkiye’ye verdikleri en büyük zararlardan
biri de idam tartışmasını hararetlendirmek. Martin Schulz, tehdit
eder gibi, ‘İdamı getirirseniz yaptırımlar uygularız’ diyerek
hakikaten sonuç almayı düşünüyor mu? Bu çıkışın kışkırtmak dışında
bir etkisi olabilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karakterini ve
üslubunu biraz bilmek Türkiye’ye bu şekilde meydan okumanın hep
ters teptiğini görmeye yeter!
Ben idam tartışmasının söylemde kalacağını, 15 Temmuz sonrası ve
artan PKK terörü nedeniyle yükselen öfkenin bir tezahürü olarak
başladığını ancak sonuçlanmayacağını düşünüyordum. Ancak son
günlerde korkmaya
başladım. Hakikaten, ciddi ciddi idam cezası yeniden yasalaşabilir
mi?