Madem memleket başka mesele yokmuş gibi bir fotoğrafa kilitlendi, Türkiye’nin gündemine oturan o fotoğrafın çekildiği günün hikayesini bir de hikayenin en tartışmalı figürü haline gelmiş olan benden dinleyin…
Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisine nasıl dahil oldum? O gün neler yaşandı? Bazılarının iddia ettiği gibi bize özel muamele var mıydı? Otobüslerimiz VIP, koltuklarımız ceylan derisi miydi?
Olayın miladı 20 Nisan. Tarihi çok iyi hatırlıyorum çünkü bizim çocukların okul grupları ile dans gösterileri vardı. Saat 17.00 civarı gösteriden çıkıp bir yemeğe yetişirken sessize aldığım telefonumdaki cevapsız çağrıların arasında Murat Ongun’unkini de gördüm.
Dönüp aradığımda İBB Sözcüsü Ongun bana bayramın ikinci günü Ekrem İmamoğlu’nun bir Trabzon-Rize seyahati düzenleyeceğini, beni de davet etmek istediklerini aktardı. Açıkçası bayramın tam ortasına denk gelen böyle bir seyahat fikri başta pek cazip gelmedi. Çocuklar var, birkaç günlüğüne bir bayram programı yapacaktık, biraz dinlenmek istiyorum…
Teşekkür edip, cevap vermek için süre istedim.
İki gün kadar düşündüm. Bayramın ikinci günü sabah 07.00’de uçağa binilecekti, ertesi akşam dönülecekti. Bu da bayramın ortasına fiilen bomba atmak demekti. Açıkçası gözümde büyüyen bir davetti bu ama öte yandan bir gazeteci olarak ilgimi de çekti. İmamoğlu ilk kez yanına gazetecileri alıp gezecek, bu bir gövde gösterisi mi, bir adaylık ilanı mı, ortam nasıl olacak? Bir de açık söyleyeyim memleket öyle kutuplaştı, gazetecilik o kadar unutuldu ki bu daveti kabul etmezsem “Çekindi ve korktu” gibi bir algı olabilir diye de düşündüm.