Söze ortadan başlamak gerek: 1915 olaylarıyla ilgili hem
Papa’nın soykırım çıkışı hem de Avrupa Parlamentosu’nun soykırım
kararına karşı hükümetin tavrını son 10 yılda kat edilen mesafeye,
hele hele geçtiğimiz yıl Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan’da
yayımladığı taziye mesajına göre çelişkili buldum. Yakıştıramadım.
Böyle yüksek perdeden bir karşı çıkış hatta toptan reddediş bana
geride bıraktığımızı zannettiğim eski devlet tavrını
hatırlattı.
Peki ama bunun sebebi ne? Neden Ak Parti iktidarı 1915’i tabusuz
konuşmayı mümkün hale getirmişken, bir Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı ilk kez Ermenilere taziye dileklerinde bulunmuşken, bu
yıl yine Başbakan Davutoğlu, Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde ortak
acılardan bahseden bir mesaj yayımlamışken geçtiğimiz hafta bir
anda devletin diline toptan bir reddediş hakim oldu?
Bu tavrı yanlış bulsam da neden takınıldığını cuma günü Başbakan
Davutoğlu ile Haliç Kongre Merkezinde yaptığımız özel sohbette
anladım. Bu sohbetin önemli detaylarını haberimde okuyacaksınız
ancak Ermeni meselesiyle ilgili kısımda Başbakan’ın verdiği
cevaplar şunu gösteriyor: Papa’nın ve AP’nin 1915 olaylarını
‘soykırım’ olarak tanımlaması bir dayatma olarak algılanmış.
Buyurgan ve kibirli bulunmuş hükümet tarafından. Meselenin özünden
kopartılmış, bir baskı aracı olarak kullanıldığına inanılmış. Bu
sebeplerle Başbakan ‘24 Nisan mesajını bizim irademiz belirler, ne
Papa ne de AP belirleyebilir’ dedi.