Lafı hiç dolandırmayayım: Danıştay’ın "Andımız" kararı apaçık bir hukuksuzluk. Bu sözde hukuksal karar, seçilmiş hükümete yönelik yargısal vesayet teşebbüsünden başka bir şey değil. Danıştay 8. Dairesi'nin, hukukla ilgisi olmayan gerekçesi de vesayetçi zihniyetin bir ürünü. Metni okurken aklıma AK Parti’yi kapatmak isteyen Abdurrahman Yalçınkaya’nın 14 Mart 2008’de açıkladığı “Google iddianamesi” geldi. Hatırlayacaksınız bu olay da tipik bir yargısal darbe girişimiydi.
Bu meseleye dair konuşurken, bu andın içeriğinden bağımsız şekilde, olaya hukuk ve demokrasi ilkeleri perspektifinden bakılması gerektiğini düşünüyorum. Danıştay, yürütmenin aldığı kararlara dair yerindelik denetimi yapamaz. Bu temel bir hukuk ilkesidir. Andımız metninin her gün okullarda okunmasını savunanlar da, şayet demokratlarsa, bu karara prensip gereği karşı çıkmalılar.
BU METNİN DAYATILMASINI KABUL EDİLEMEZ BULUYORUM
Elbette olayın içerik kısmı sorulacaksa tavrım açık: Bir liberal-demokrat olarak, kendisi de faşist olduğunu saklamayan Reşit Galip’in yazdığı bu metni kabul edilemez buluyorum. Ben bir Türk’üm ama ülkemizde yaşayan Türk olmayan ya da kendisine Türk demeyen yurttaşlarımıza karşı bu metnin dayatılmasını doğru bulmuyorum.
Fakat diyelim yarın sandıktan MHP ya da İyi Parti’li aday galip çıktı, öyle bir hükümet başa geldi ve bu andı yeniden yürürlüğe koydu. Bu sefer de Danıştay’ın başka dairesi “Bu metin evrensel değerlere aykırıdır” diyerek okunmasını iptal ederse bu da aynen tam bir hukuksuzluk ve sivil hükümete vesayet teşebbüsü olur.
HUKUK MAKAMLARI SİYASİ KARAR VEREMEZ
Hukuk makamları ne “ulusalcı”, ne de “evrenselci” gerekçelerle hukuka aykırı siyasi kararlar veremez. Türkiye bir türlü temel hukuk ilkeleri konusunda uzlaşamayan bir ülke. Hep siyasi görüşler baskın çıkıyor. Karar hukuka aykırı olsa bile hep siyasi içeriğe bakılarak yorum yapılıyor.
Bence en başta Danıştay Başkanı Zerrin Güngör olmak üzere, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ve HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz da temel hukuk ilkelerinden hareketle bu karar karşısındaki tutumlarını açıklamalılar. Milliyetçi hukukçularımız da eğer gerçekten hukukçu kimliğine sahiplerse “Ben andımızın okullarda her sabah söylenmesini savunuyorum ama bu kararı da hukuka ve demokratik prensiplere aykırı buluyorum” diyebilmeliler. Türkiye’de yargı konusunda gerçek hukukçu lisanı egemen olmalı artık. Siyasi ve ideolojik dil değil.
İDEOLOJİK BAKMA HASTALIĞI
Mesela ben bir liberal-demokrat olarak hükümetin yeni bir devlet şirketi ya da KİT kurmasını hiçbir şekilde doğru bulmam. Yeni vergiler getirip iş hayatını boğmasının da yanlış olduğunu düşünürüm. Bu devletçi kararların Türkiye’ye büyük zarar vereceğine inanırım. Fakat diyelim bu konuda hükümet bir karar aldı, vergileri arttırdı ve yeni bir KİT kuruldu. Anayasa Mahkemesi ise “Serbest piyasa ekonomisine aykırı olduğu için bu KiT’in kurulması hakkındaki kanun iptal edilmiştir” diye “liberal” bir karar aldı. Bu karar da hukuksuzluk ve seçilmiş demokratik hükümete vesayet girişimi olur.
Hangi ideoloji adına olursa olsun hukuk kılıfında verilen her vesayetçi karar gayrimeşrudur. Demokratik usüllere ve işleyişe aykırıdır. Nitekim Brezilya’da sol hükümetlere karşı böyle anti-demokratik yargı kararları çıktı. Sözde “liberalizm” adına hukuksuzluktu bu. Eski Türkiye döneminde ise bizim Anayasa Mahkemesi “yerindelik denetimi” yaparak tüm özelleştirme kararlarını iptal ediyordu mesela. Bu da “devletçilik” adına hukuksuzluktu.
Genelde herkes, eğer seçilmiş hükümete vesayet eden yargısal kararlar kendi siyasi görüşüne uygun verilmişse alkışlıyor değilse karşı çıkıyor. Türkiye’de bu döngüyü kıramıyoruz maalesef...
***