15 Tem-muz’dan sonra FETÖ ile mücadelede hem devlette hem de medyada gerçekten at izi it izine karışmış durumda. Öte yandan bu karışıklık sadece hükümete yakın medyada yok. Bilakis konvansiyonel medya ve muhalif basın organları da bu açıdan aynı vaziyetteler. Hatta bazen daha da beter hale gelip, Tayyip Erdoğan dışındaki AK Parti kökenli tüm siyasetçilerin kellesini istiyorlar . AK Parti içi çatışmaları fırsat olarak görüp Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun bile FETÖ gerekçesiyle tutuklanması gerektiğini ima ediyorlar. Aslında istedikleri başta Erdoğan ve Binali Yıldırım’ı da bu gruba katmak ama şu an güçleri yetmeyeceği için güçsüz olanlara saldırarak akılları sıra uyanıklık yapıyorlar.
Şu anki konjonktürde ekranlarda Erdoğan’ı aşırı övüp geri kalan tüm
dindar camiaya sövüp saymak moda. Geçen yazımda ifade ettiğim ‘28
Şubat ruhunun hortlaması’ hadisesi tam olarak budur. 15 Temmuz
öncesinde özellikle 31 Mayıs 2013 Gezi olaylarından 1 Kasım 2015’e
kadar bu taktiğin tam tersi geçerliydi . Ekranlarda ve siyasi
arenada sadece Erdoğan’a saldırılıyordu. Erdoğan’ın dışında ve
karşısında olan kim varsa övülüyordu. Gül ve Davutoğlu iyi adam
Erdoğan kötü adamdı o zaman. O dönemin havası ‘ Erdoğan gitsin AK
Parti kalsın’ doktriniydi. Şimdiyse aynı isimlere göre Erdoğan
yapayalnız bir büyük lider geri kalan Ak Partililer ise hain
FETÖ’cü...
Kısacası birbirine zıt medya grupları üzüm yemek değil bağcı dövmek
amacıyla yayınlar yapıyor. Bu gidiş asla sağlıklı değil. Herkes
kadim düşmanlıkları hortlatarak FETÖ üzerinden kelle alma yarışına
girmiş durumda. Bu sağlıksız yarışa konvansiyonel ve muhalif
medyanın girmesi kusura bakmasınlar ama hiç de akıllıca değil .
Bumerang gibi kendilerini vuracak bir yarış olur bu. Çünkü böyle
bir konjonktüre girilirse hükümete yakın medya bir anda 2013-16
arası FETÖ işbirliği kayıtlarını çıkarmaya başlar ve sonrası çorap
söküğü gibi gelir.
Hem hükümet çevreleri hem de muhafazakar ve liberal aydınlar 2013
ve öncesinde bu yapı ile yan yanaydı. Çok hatalar ve yanlışlar
yapıldı. Öte yandan konvansiyonel ve muhalif medyanın neredeyse
tamamı da 17-25 Aralık darbe teşebbüsüne destek konusunda aynı
durumdaydı. Şimdinin en büyük Fethullah Gülen düşmanları
FETÖ’cülerle 2013-16 döneminde ahbap-çavuş ilişkisi içindeydi.
17-25 Aralık darbe teşebbüsünde sırf Erdoğan’ın kellesini almak
için FETÖ ile açık işbirliği yapıldı.
Bazıları bu dönemde FETÖ’cü savcıları eleştiren tweetlerini o
savcılar bu kez Erdoğan’ı bitirmek istiyor diye sildiler. Bu
örgütün casusluk yöntemiyle ele geçirip servis ettiği şantaj montaj
bütün tapelerini bas bas bağırdılar. Üstelik bunu FETÖ’nün azgın
bir suç örgütü olduğunu bile bile yaptılar. Yani hükümet üyeleri ve
liberal aydınlar gibi ‘Biz bunları dindar bir cemaat
sanıyorduk.Kandırıldık’ da deme şansları yok. Adını koyarak
‘Fethullahçı çete’ dedikleri örgüte yardım ve yataklık ettiler
...
Ne büyük bir trajedi ki şu an içeride olan Nazlı Ilıcak ve Ahmet
Altan gibi isimler de yukarıda saydığım çerçeve içinde suçlanıyor.
Oysa hatırlamak gerekirse 2013-16 döneminde Ilıcak ve Altan gibi
pozisyon alan yüzlerce köşe yazarı ve yorumcu vardı . O zaman hepsi
ile ilgili hukuki işlem mi yapılacak ?