GERİYE dönüp bakınca anılarımın birçoğunun arka planında aynı mekânları görüyorum. Taksim Meydanı, İstiklal, Galata... Kısacası Beyoğlu demek hafıza atlasım demek bir nevi. Çocukken annem ve babamla giderdik. Cumartesi sabahları 11.00'de önce AKM'de çocuk opereti ya da baleleri, sonra yeni açılan McDonald's'ta o zaman bizim için büyük bir değişiklik olan "sünger hamburger" yemek, oradan Penguen'de buz pateni kaymak... Sonraları cuma okul çıkışlarında doğrudan gidilen yer oldu Beyoğlu. Cumartesi sabahları ise AKM'nin önünde buluşur, sinemaya girer, para kaldıysa Hayal Kahvesi ya da Gramofon'da kahve içerdik... İstiklal'de yürümek bile tek başına İstanbul'u solumak demekti. Rengârenk, dopdolu, tanıdıklara rastladığımız bir panayır yeriydi sanki. Ancak son yıllarda ayaklarım geri geri gidiyor, içimden Taksim'i görmek dahi gelmiyor. Nasıl gelsin? Her yer kazılmış, yürümek bile başlı başına bir macera haline gelmiş, karmakarışık, dükkânların çoğu kapalı...