Şunu hatırlatarak başlayayım: Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye edilmeleri gerektiğini, tutuklanmalarının hem yanlış hem de MİT TIR’ları davasının özünün tartışılmasını engelleyen bir karar olduğunu, iddianameyi zayıf ve zorlama bulduğumu başından beri söylemiş bir gazeteciyim. Tahliye edilmelerine sevindim, bunu tahliyelerinden birkaç saat önce NTV canlı yayınında da ifade ettim. Ancak simsiyah ya da bembeyazlar diyarı olan ülkemde bunları söylemek şunları da söylemeye engel olmamalı:
Can Dündar maksatlı bir habere imza attı. Bir haber de değil,
paralel yapıdan temin ettiği birçok haberi defalarca ve sistematik
olarak yaptı. Anayasa Mahkemesi’nin haklı olan tutuksuz yargılanma
kararı bu gerçeği değiştirmez! Türkiye’nin IŞİD’e silah taşıdığı
iddiası cemaatin önce medya, sonra da Emniyet ve Jandarma kadroları
üzerinden yaydığı bir iftiraydı. Bu gün IŞİD’e karşı koalisyonun
bir parçası olan, daha da ötesi, IŞİD’in açık hedefi olan
Türkiye’yi hâlâ böyle bir iftiraya maruz bırakmak mı ‘zehirlenmeden
çıkmanın’ bir parçası?
Can Dündar’ın tutuklanması ve salıverilmesi bahsinde sıklıkla
Julian Assange’a ve Wikileaks’e atıf yapılıyor. Ancak gördüğüm
kadarıyla konuyla ilgili ya kafa karışıklığı ya da bilgi eksikliği
var. Neydi Wikileaks hikâyesi ve bunun Can Dündar olayıyla
bağlantısı nerede?
Wikileaks’te neler olmuştu?
2009’da Irak’ta görev yapmaya başlayan asker Bradley Manning
sivillerin vurulduğunu gösteren bir videoyu Julian Assange’a
gönderiyor. Assange görüntüleri yayınlayınca hakkında soruşturma
açılıyor. Bu arada Manning elindekileri hacker Adrian Lemo’ya da
gönderiyor. Lemo görüntülerden panikliyor ve onu ele veriyor. Bunun
üzerine Manning tutuklanıyor. Tutuklanmasından sonra Guardian’dan
Nick Davies Julian Assange’a ulaşıyor ve elindekileri Guardian ve
New York Times’ta yayınlamasını teklif ediyor. O sırada Assange’ın
elinde 390 bin gizli askeri belge var. Anlaşmayı yapıyorlar. Ancak
Guardian, Ny Times ve Spiegel belgelerdeki isimleri gizlerken
Assange kendi sitesinde olduğu gibi yayınlıyor. Tarih 25 Temmuz
2010.
90 bin belgeden 75 bini yayınlanıyor. İçlerinde geçen 100 isim
Wikileaks sitesinde sansürsüz yer alıyor. Ve böylece askerler ve
ABD müttefiklerinin can güvenliği tartışması başlıyor.
‘Wikileaks’in eline kan bulaştı’ tezi yaygınlaşıyor. Beyaz Saray bu
iddiayı yüksek sesle dillendirerek Assange’ı hedef almaya başlıyor.
Şu tesadüfe bakın ki (!) tam bu sırada yani Ağustos 2010’da İsveç
mahkemesi Assange hakkında 2 ayrı taciz ve tecavüz suçlamasıyla
tutuklama kararı çıkarıyor. Bunun üzerine Assange Londra’da izini
kaybettiriyor. Bütün bunlar ilk perdenin gelişmeleri... Gelelim 2.
perdeye:
Afganistan’la ilgili belgeler yayınlandıktan 3 ay sonra, 22 Ekim
2010’da, bu kez Wikileaks Irak ile ilgili 400 000 belge yayınlamak
için kolları sıvıyor. Bu defa gönüllü bir redaksiyon grubu
kuruluyor. Bu belgelerde ABD’nin elindeki Iraklı esirlere işkence
yaptığı var ki bu, Cenevre sözleşmesine göre savaş suçu demek!