Pazar günü öğle saatleri.
Sabaha karşı Ankara’dan dönmüşüm.
Çocuklarla oynuyoruz, müzik dinliyoruz, şarkı söylüyoruz…
Hayata dair güzel, sakin bir günün içindeyim kısacası…
Evin en kör köşesine attığım telefon uzaktan uzağa çalmaya başladı. Duymazdan geleyim dedim ama bırakmıyor. Israrla çalıyor da çalıyor…
Kalktım. Ekranda bir arkadaşımın ismi.
Açar açmaz müthiş kaygılı, müthiş kederli bir sesle, "Nagehancığım, Ali Mahir biraz önce annesini kaybetti. Aniden olmuş, kalp krizi. Biz şimdi evlerine gidiyoruz. Öğrenmek istersin diye düşündüm. Son hadiselerden çok etkilenmişti" dedi.
Etrafta hayata ve neşeye dair her şey bir elektrik süpürgesinin ucuyla çekilir gibi telefonun içine çekilip gitti o an sanki.